“Ölenler arasında olduğun halde yaşayanlar arasında kalasın diye” taşa adını kim kazıdı? …
İlçenin yüzölçümü 318 km2 dir. Kuzeyde Karadeniz, batıda Abana ve Bozkurt, güneybatıda Devrekâni, güneyde Taşköprü ve doğuda Sinop ilinin Türkeli ilçesi ile komşudur. Yüzölçümü bakımından Abana ve Bozkurttan sonra 3. küçük ilçedir.
Toplamda 41 köyü vardır.
İlçe toprakları kuzeyde Karadeniz kıyısında uzanan bir ova şeridi ile güneydeki dağlık Küre dağları (İsfendiyar) kıyı ile iç kesimler duvar konumundadır. Dar ve derin vadilerle yarılmış olan Küre dağlarının Çatalzeytin sınırları içerisindeki en yüksek noktası 1958 metre yüksekliğindeki Yaralıgöz’dür
01.06.1954 tarihinde ilçe olmuştur.
Çatalzeytin Osmanlı-Rus Savaşları’na tanık olmuştur.
İsmini fırtınaya yakalanan denizcilerin kayıklarına bağladıkları Çatalzeytin ağacından almıştır.
İlk yerleşim yeri 3 km. batısında bulunan Ginolu'dur. M.O. 4. yüzyıla dayanır.”
…
Bundan belki de binlerce yıl öncesinde dağlar geçit vermez, yollar bilinmez iken, Sinop Kerempe Burnu arasında işleyen tek yol Karadeniz’in dalgaları arasındaymış.
Karadeniz yılın on ayında poyraz karayel fırtına sert rüzgârlar yüksek dalgaların memleketi diye anılırmış. Gemicilerin gözleri ufukta, kulakları deniz kuşlarında olurmuş. Çok iyi bilirlermiş ki gökyüzü kararınca, bora fırtına üstlerine gelince kurtulmanın tek yolu bir güvenli bir limana sığınmakmış.
…
Aradan zaman geçip de Karadeniz süt liman olunca tekrar denize açılır ama kendilerini kurtaran o limanı hiç unutmazlarmış.
Gemiciler ne zaman bir araya gelseler laf mutlaka o büyük fırtınaya gelir birbirlerine sorarlarmış;
-O büyük fırtına da neredeydiniz?
-Çatalzeytin’e bağladık tekneyi.
Ne zaman böyle büyük bir fırtına yaşansa anlattıkları öykülerde hep aynı yerin adı geçermiş.
Bir koy, bir ağaç bir zeytin illa ki çatal…
Her fırtına da sığındıkları bu doğal limanın adı “Ginolu” olsa da gemicilerin dilinde sadece Çatalzeytin olarak kalmış.
Nasıl kalmasın ki;
Fırtınada sığındıkları limandaki o ağaç sadece bir ağaç değil, kendilerini hayata bağlayan güvenli limanın bekçisi, umudun adıymış.
Gemiciler kendilerini hayata bağlayan o ağacı hiç unutmamışlar, ne zaman kendilerine o büyük fırtınada nereye sığındınız diye sorulsa,
—Çatalzeytin’de diye yanıt verirlermiş.
…
Yollardayım
Her metresini ezberlediğim, eksilen tek bir ağacını bile fark ettiğim o tanıdık yollardayım. Oyrak geçidinden Çatalzeytin/Bozkurt/Devrekâni yoluna döndüğümden bu yana git gide büyüyen yaralıgöz’le göz gözeyiz.
Burası sadece bir yol değil şiirdir, şarkıdır, doğanın eşsiz konseridir. Her geçtiğimiz yerde bize bir resital sunar doğa.
…
Gözümü kapatınca, terzi göletindeki yaban kuşları, kulaksızlar barajında oltamın suya düşüşü Alaman çiftliğinde mühto,bıngıldayık,keleş obası bir bir geçit yaparlar.
Hangi birini anlatayım ki;
Mesela kış günlerinde sedatın şelale bahçesinde sobadaki patanın yanındaki çay, tereyağ sürülmüş köy ekmeği gelir aklıma.
Isırganlık yolunda aracımızın önünü bile göremediğimiz o meşhur sisini,
Sonbaharda karayolları bakım evinden aşağıya Çatalzeytin’e doğru sallanınca kayınların yapraklarını tepemizden döktüğü en romantik duyguları,
Kaymazlar dönüşünde yaptığı kulübede her mevsim her çeşit mantar bulunan Cemalettin Yalman’a uğrayıp bir çay içimi mantar hikâyeleri dinlediğim gelir hatırıma.
Çağlar köyündeki anıt ağaç ve Romalı torunların vefası,
Issız köyün kalabalık tarihi…
Bundan yıllar önce yine bu yollarda gidiyordum.
Meydanda ahşap bir cami, bir değirmen taşı ve asırlardır bu köyde tarihe tanıklık eden anıt bir Servi ağacıyla tanışmıştım.
“Çağlar, günümüzdeki bilinen ismi olsa da en eski adı İnanya'dır. İnanya kelimesinin Türkçe karşılığı ıssızdır. Köy toplam 6 mahalleden oluşmaktadır. Köyde bulunan camilerden en eskisi olan ve demirci mahallesinde bulunan çağlar köyü camii kiliseden çevrilmedir. 2002 tarihinden itibaren bu cami kültür bakanlığı ve vakıflar genel müdürlüğü tarafından koruma altına alınmıştır.
…
Çağlar köyü Demirci mahallesinin orta yerinde durup hayranlıkla izlemiştim.
Yaşayan bir tarih olarak anıt ağaç ve adeta açık hava müzesi görünümünde bir alanda nereye bakacağımı şaşırmıştım.
Karşımda 1890 yılı yapımı ahşap bir cami, bahçesinde 300 yıllık anıt bir selvi ağacı, temelinde Roma devrinden kalma bir yazılı taş, önünde ise yirmi birinci Vali Hacı Ali Ağa (balıkçı)nın mezar taşı vardı.
(Not; ne yazık ki aldığım habere göre bu mezar taşı kaybolmuş)
Her biri ayrı bir kültürel varlık, eşsiz bir tarihi eser. Bahçe dışındaki kocaman değirmen taşlarını saymıyorum bile.
Caminin kapısı önünde bir mezar taşı var. Eski yazılı. Yanında bir tabelada da tercümesi yazıyor.
Merhum ve Mağfur El Muhtaç,
Ali Rahmetullah Mağfur
Yirmibirinci vali iken
Alemdar El Hacı Ağa
Ruhuna Fatiha 1189 (1775)
Birde balık resmi çizilmiş. Muhtara balık resmi niye var diyorum. Taşı okuyan kişinin söylediğine göre, mezar taşında bulunan balık resmi bu zatın hayatında balığın çok büyük bir önemi olduğunu belirtiyormuş. O yüzden tercümesini yazdıkları tabelaya balık resmini de koymuşlar.
Bende amatör bir olta balıkçısı olarak Yirmi birinci vali balıkçı alemdar ağa’ya Fatiha okuyorum.
Sonra ahşap caminin içinde yaptığım çekimleri bitirip dışarı çıkınca bana yazılı taşlara da bir göz at diyorlar.
Gördüğüm manzara inanılmaz. Ahşap cami yerden yaklaşık bir metre yükseklikte üç tane taş üzerinde yükseliyor. Üçü de Latince yazılı.
Latife Sümmer Hocamız tercüme etmiş,
“O yaşarken ailesinin mücevheri ve Aurelier Markellos, Demaratos ve Peisonianos’ un sevgili büyük annesiydi. Onlar bu mezarı babaları ve anneleri ile birlikte üç mükemmel hediyeyle
(yaptırdılar) …
Sen ölenler arasında olduğun halde yaşayanlar arasında kalasın diye.”
…
Son kelimesi çok çarpıcı, “Ölenler arasında olduğun halde yaşayanlar arasında kalasın demiş. Aradan geçen onca yıldan sonra İnanyalı büyükanne hala yaşayanlar arasında konuşuluyor.
Demek ki amacına ulaşılmış.
…
Kaleye oturup gözünüzü kapatıp dinleyin denizin sesini. Karabatakların yer kavgasını, rüzgârla salınan sandal ağaçlarının söylediği şarkıyı dinleyin.
Bu şarkıda geçmişteki denizcilerin sesini duyacaksınız.
Yeter ki kulağınızla değil yüreğinizle dinleyin.
Her yerde bir şarkı söylenir.
İşte bakın Çağlar köyündeki selvi ağacının şarkısında zeytinleri ezip yağ çıkaran değirmen taşlarının gıcırtısını,
Yirmibirinci vali olsa da balıktan vazgeçmeyen Alemdar Ali Ağanın ağlarından çıkan gümüş balıklarının şıpırtısını,
Sevgili büyükannelerine mezar taşı yaptırarak onu ölenler arasında olduğu halde yaşayanlar arasına katan, Romalı çocukların sevinç, mutluluk ve ağıtını duyacaksınız.
Çatalzeytin’i olmalı herkesin…
Hep derler ya, fırtınalar sadece denizde olmaz. Bazen de insanın içindeki deniz de kabarır, kasırgalar eser ve insan sığınacak bir liman, hayata bağlanacak bir yer arar.
Herkesin içinde fırtınada sığınacak bir limanı olmalı.
Bu limanın adı bazen Ilgaz,
Bazen Yaralıgöz,
Bazen de denizin tuzlu sularına, esen poyrazına, karayeline direnen bir zeytin ağacının çatal dalı olur.
Ilgaz’dan Çatalzeytin’e sevgilerimle…
Cebrail Keleş/Balıkçı Şef
12 Eylül 2023-Çatalzeytin