Büyülü Dağ Ilgaz Kassu Olgassys (1)

Bir Kış Masalı
Mart ayındayız, bir yanda çiçekler, bir yanda yağan kar!

Mart belirsiz aydır.

Bir türlü karar veremez, kış mı ilkbahar mı olduğuna. Gün gelir pırıl pırıl güneş varken, bir bakmışın kardan yollar kapanmış.

Yalancı bahar derler böyle günlere.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar derler ya bizim yalancı baharın ömrü de ilk gelen soğuk hava dalgasına kadar oldu. Mart güneşinin yaktığı günler bir anda kayboldu. Aniden soğudu hava, bir kar havası esmeye başladı. İlk önce Ilgaz’ın zirvesini, sonra Yaralıgöz’den başlayarak beyaza boyadı her yeri.

Şikâyetçi miyim asla.

Ben kış insanıyım.

Severim kar, tipi, boran, yağmuru.

Ve ne zaman kar yağsa gözüm uzaklarda bir beyazlığı arar,

Sözüm var Ilgaz’a zirvesindeki bir ağaca.

Sezai Karakoç; ıhlamurlar çiçek açtığı zaman geleceğim diyordu şiirinde.  Benim de sözüm var “karlar yağdığı zaman geleceğim” dedim.

Bekler beni gitmeliyim.

“Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü

Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü

Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana

Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana

-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.”

Geçit vermez bir dağ Ilgaz/Kassu/ Olgassys

Yollar mı çok uzadı, ben mi yaşlandım artık. Geride bıraktığım yıllar arttıkça yollar da uzar oldu sanki. Bir türlü bitmiyor. Dağlar mı çok uzaklaştı, ben mi çok ırağım bir türlü anlamadım. Oysa hep bir dağ başında ahşap kulübe hayal etmiştim.

Yaylada tüm gözlerden de gönülden de uzakta.

Madem kar yağmış Ilgaz’a, bir kere söz demişiz işte yine düştüm yollara, uzaklarda görünen dağlara,

Eskiler bu dağı hep kutsal bilmişler. Binlerce yıldır bu dağ ona sığınanların koruyucusu olmuş. Kimseye geçit vermemiş. Kimse aşamamış.

 “Günümüzden 3500 yıl önce Hititler ''Kassu'' adını vermişler yüce Ilgaz Dağı’na. İmparator Murşili döneminde Kuzey Anadolu'ya yapacakları askeri seferlerin planlamalarında '' Kassu (Ilgaz) Dağı geçit vermez dağın arkasındaki düşman topraklarına ulaşmak için doğudan dolaşmalı... '' diye Ilgaz'ın yüceliği, geçit vermezliği ve aslında ardında sakladığı toprakları koruduğu anlatılıyordu.”

Bu tarihten yaklaşık 1500 yıl sonra Amasyalı coğrafyacı Strabon ise Ilgaz'ın MS. 1. yy'da isminin Olgassys olarak kullanıldığını bildirir.

Strabon,eserinde aynı Hitit metinlerinde olduğu gibi, '' Olgassys Dağı bu, o geçit vermez yüce bir dağ... ! Der. Aynı Strabon,Olgassys yani Ilgaz Dağı'nın ne kadar kutsal bir dağ olduğunu ifade etmek için de '' Olgassys'in her tarafı tapınaklarla doludur '' kelimelerini kullanmış.

Büyülü Dağ Ilgaz Kassu Olgassys (2)

Zirvedeyim.

Kar keyfini doyasıya yaşayanlar var. Kayak pistleri dolmuş, eğlenenler, gülenler.

Onlardan uzakta, bir yerlerdeyim. Karları yara yara gidiyorum. Gözüm göknar ormanı içinde bir yerlerde.

İşte gördüm orada.

Benim ağacım, bekliyor beni.

Demiştim ya,

“Bağlayıcı bir takvim sorma bana”  Karlar yağdığı zaman geleceğim diye.

“Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde

Hangi ses yürekten çağırır beni sana

Geleceğim diyorum, takvim sorma bana

-Ihlamur çiçek açtığı zaman.”

Ilgaz dağında bir göknar masalı…

Uzun zamandır bu tepeye çıkarım. Zirve de bir yer var Balıkçı Şef tepesi dediğim bir mini zirve. Oturur seyrederim Yurduntepeyi, Hacatı ve taa uzaklardan görünen Yaralıgöz’ü.

Gökyüzüne en yakın yerleri hep sevmişimdir. İnsan olarak çıkabileceğim en yüksekte olmak, farklı bir duygu verir bana.

Zirveden inerken kısa bir patika yol var. Yoruldukça dinlendiğim de bir ağaç altı. Sırtımı gövdesine yaslayıp dallarını izlediğim. Gövdesini meşe sakalları yosunlar sarmış, birbirinin aynısı gibi görünen göknarlar arasında benim için özel bir ağaç.

Son zamanlarda ağacıma benden başka da sahip çıkanlar oldu.

En son çıktığımda artık iyice kalabalıklaştılar.

Ne olduğunu sordum, bilen olmadı.
yorgun yaşlı bedenimi göknarıma yaslayıp dalmışım. Bir hayal gördüm, belki bir rüya.

Ilgaz’ın zirvesinden esen yeller, göknarın dalları arasından geçerken bana bir masal bıraktılar. Uzun kış gecelerinde, köylerde,, evlerde, soba başlarında al yazmalı nenelerin, ak sakallı dedelerin anlattığı.

Dinleyin bakın,

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Pire berber iken, deve tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.

Tıngır elek, tıngır felek demişler, bu masalı şöyle anlatmışlar.

Bir varmış, bir yokmuş, insanlar az, ormanlar pek çokmuş.

Ilgaz derler bir yüce dağın en tepesinde ormanlar içinde yalnız bir ağaç varmış.

Tüm orman içinde kendini yapayalnız hisseden Göknarın tek arzusu konuşabileceği dertleşebileceği bir arkadaşının olmasıymış.

Küçücük bir fidan iken büyümüş koca bir ağaca dönüşmüş.

Ama hep yalnızmış.

Bir gün bir kuş gelmiş dalına konmuş.

Alaca renkli bir ağaçkakanmış.

Göknar ilk kez gördüğü bu kuşu çok sevmiş. Her gün gel konuşalım gitme dese de Alaca ağaçkakan olmaz demiş,

Biz bir arada olamayız.

Günler günleri kovalamış, Göknar yıllardır içinde biriktirdiği anılarını, anlatamadıklarını, duygularını anlatmış.

Ağaçkakan sadece dinlemiş.

Göknar günler boyu anlatmaya devam etmiş. Burası Ilgaz dağı, artık buradan yüksekte bir yer yok. Gökyüzüne en yakın yerdeyim. Bak başım bulutlarla sarılı, köklerim ise topraklara tutunuyor.

Her kış kar yağar günlerce, dallarımız taşıyamaz olur kırılır çoğu zaman. Rüzgârlar eser kış ayında seviniriz önce ama çok geçmeden o da acımaz kırar kolumuzu kanadımızı.

Şikâyetimiz yok, şükrümüz çoktur.

Ama uzun kış gecelerinde şöyle bir dost sesi bir arkadaş muhabbeti arıyorum.

Ne dersin gel, gövdem evin olsun.

Kalalım birlikte

Alaca ağaçkakan hayır demiş.

Benim evim senin mezarın olur bunu istemem yapamam.

Uçup gitmiş

Artık bir daha uğramaz olmuş.

İstemiş ki unutsun vazgeçsin bu sevdadan.

Aradan bir zaman geçince hem merak hem hasretlikle korka korka çıkmış Ilgazın zirvesine.

Hepsi birbirinin aynısı göknarlar arasında karla kaplı arkadaşını hemen tanımış.

Usulca konmuş dalına.

Bir apaz toz kar dökülmüş.

Meşe sakallarının kapladığı dallarını sevmiş.

Merhaba demiş.

Ben geldim.

Ses yok.

Fırtınadan duymuyor diye olanca gücüyle seslense de hiç ses gelmemiş.

Yüksek dallardan aşağılara inmiş.

Onlarca ağaçkakan yuvası göknarın her yerindeymiş.

Delik deşik olmuş.

Alaca Ağaçkakan arkadaşlarına sormuş nedir bu diye.

Anlatmışlar,

Sen gidince iyice yalnızlık çekmeye başladı yaşlı göknar, kimi görse konuşmak dost olmak istiyor ama kimsede seni bulamıyordu.

Bir gün bizlerden birine denk gelmiş.

Sen sanmış.

Yüreğinde yer vermiş.

Ama durmamış, kim geldiyse belki sensin diye herkese bir yer vermiş.

En son gelene içindeki son canlılık olan yeri verince artık o kupkuru bir ağaç olmuş.

Gövdesi kalabalık, kendi kuru,

Ve yalnız.

Yalnız başlamış, yalnız bitirmiş bir koca hayatı.

Bir gün yolunuz Ilgaz zirveye düşerse, göknar ormanları içinde gezerken gözünüz ağaçların gövdelerinde olsun.

Eğer birçok ağaçkakanın yuva yaptığı o göknarı görürseniz.

Gitmeyin.

Oturun altına,

Konuşun, anlatın, sevin, sevindirin.

Dalları gövdesi cevap vermese de emin olun ki kökleri sizi duyacak anlayacaktır.

Cebrail Keleş/Balıkçı Şef

11 Mart 2024 Kastamonu/Ilgaz

Büyülü Dağ Ilgaz Kassu Olgassys (3)