Kastamonu Valiliği İl Özel İdaresi yayınlarından “Birinci Kastamonu Kültür Sempozyumu bildirileri” kitabını okuyan oldu mu bilmiyorum. Ama ben bu kitabın sıkı bir okuyucusuyum. Hazırlayan, yazan yayınlayan herkese de bir Kastamonulu olarak kendi adıma teşekkür ediyorum.
Benim için başvuru kitabıdır.
Kitap aslında sempozyumda yayınlanan bildirilerin toplandığı bir yayın. Bu tip yayınlar zamansız kitaplardır. Güncelliği hiç kaybolmaz. Gün gelir bir tek satır,koskoca bir tarihi anlatır bizlere.
Gelelim bu esere, kitabımız oldukça hacimli, 500 sayfadan fazla. 21/23 Mayıs 2000 tarihinde dönemin valisi Enis Yeter başkanlığında bir kurul oluşturulmuş. Seminerde Kastamonu kültürü, sanatı edebiyatı üzerine sunulan bildiriler kitap haline getirilmiş.
İçindekileri saymak bile sayfalar alır.
Ben sadece bir konusunu ele alıp paylaşacağım.
Bunca ülke gezdim böyle ucuz şehre rast gelmedim!
Şimdi geçmişe doğru bir uzanalım 1332 yılında yani bundan 700 yıl öncesinde Kastamonu’dayız. Candaroğlu Beyliği hüküm sürmekte, başta da I. Süleyman Bey (1309-1340) var.
Bu kara kış zamanı Acem hanına (Cem sultan bedestenine) 12 kişilik bir kafile iner. Dünyanın tüm illerini memleketlerini gezmiş bir gezgin olan İbn-i Batuta Kastamonu’ya gelmiştir.40 gün ilimizde kalıp keşif gezileri düzenler. Yer, içer, gezer ve ne gördüyse, ne yediyse bizlere aktarır.
Kimdir bu ünlü gezgin, İbn-i Battuta; (d. 24 Şubat 1304 - ö. 1369), Orta Çağ'da yaşamış olan Berberî Mağrip bilgini, kâşifi ve seyyahıdır. Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnamenin yazarıdır. İbn-i Battuta, büyük ölçüde modern öncesi tarihte diğer tüm ünlü kâşiflerden daha fazla seyahat etmiş, toplam 117.000 km ile Zheng He'yi yaklaşık 50.000 km ve Marco Polo'yu da 24.000 km ile geride bırakmıştır.
Batuta; Döneminin en ünlü gezi yazarıdır. Bilinen dünyanın çoğunu gezmiştir Arabistan, Afrika, Hindistan, Çin, Orta Asya, Balkanlar ve Anadolu’yu ve tabi ki Kastamonu’yu da gezmiştir. Üstelik şimdiki fenomenlerden farklı olarak rahat modern ulaşım araçlarıyla değil günlerce, aylarca süren yolculuklar yaparak gezmiş, görmüş, yazmıştır.
Bu şehir Anadolu’nun en büyük, en güzel beldelerinden biridir…
İbn-i Battuta Bolu-Gerede- Safranbolu’ üzerinden meşakkatli bir yolculuk yapar ve nihayetinde Kastamonu’ya ulaşır.
“Bitkin düşen yolcular, Candaroğulları Beyliğinin başşehri olan, kar yığınının içerisinde medenî ve müreffeh bir görünüme sahip Kastamonu şehrine ulaşınca rahata kavuşmuş olmalıydılar. İdarecileriyle de tanıştığı Kastamonu’nun, Anadolu’nun en güzel ve en büyük şehirlerinden biri olması yanında, pazara çıkarılan malların ucuzluğu nedeniyle yaşamaya elverişli bir kent oluşu İbn Batuta’nın dikkatinden kaçmamış, o güne kadar gezdiği bütün beldeler içerisinde en ucuz bulduğu şehrin Kastamonu olduğunu dile getirmiştir.
İbn Batuta, Kastamonu’da uygulanan bazı adet ve protokol kurallarına de işaret etmiştir. Buna göre, Kastamonu Bey’inin emri ile şehirde, her ikindi vaktinde sofra kurulur, kapılar herkese açılır; köylü, kentli, yerli-yabancı kim varsa yemeğe iştirak eder, kimse geri çevrilmezdi.”
Notlarında Kastamonu’yu şöyle anlatır,
“Bu şehir Anadolu’nun en büyük, en güzel beldelerinden biridir. Yaşamak için pek çok kolaylıkları olan, eşya fiyatlarının en ucuz olduğu yerler arasında bulunmaktadır. Bu şehirde kırk gün kaldık, iki dirhem (gümüş para) vererek besili bir koyun alıyor ve yine iki dirhemle bize yetecek kadar ekmek sağlıyorduk. Bu nevale bizlere tam bir gün yetiyordu.
Kafilemiz on iki kişi olup iki dirhemlik bal helvası alsak doyuyorduk. Bir dirhemlik kestane ile ceviz aldık mı hepimiz yesek dahi yine de artıyordu. Kışın en şiddetli günlerini geçirdiğimiz halde bir yük odunu tek bir dirhemle satın almak mümkün idi.
Bu güne kadar dolaştığım bunca ülke de bu şehir kadar ucuzuna rast gelmemiştim.
Süleyman Paşa’nın yurdu olan Kastamonu, Sinop yolu ile Azak topraklarına en kısa yoldur. Buradan Kıpçak, Hazar, Rus ve Bulgar topraklarına en kısa yolla bağlanılır. Kastamonu’nun kırk şehri ve kalesi vardır. Askeri 25 bin atlıdır. Kastamonu’da iyi cins atlar yetişir ve bunların seceresi bulunur. Güzel atmaca ve doğanları vardır. Kastamonu beyleri ile Mısır hükümdarlarının arasında dostluk bulunur. Paraları yarım dirhemlik gümüştür.”
Batuta’nın anlattığı Kastamonu,1332 yılındaki Candaroğlu Beyliğinin başkentidir.
Batı Karadeniz’in en büyük iki şehrinden biri Kastamonu
Yine hocamızın sunumuna dönecek olursak. Bu sefer biraz daha günümüze doğru geliyor ve Kastamonu’yu gezginlerin gözünden anlatmaya devam ediyor. Özellikle vurguladığı konu; Şemsettin Sami’nin Kamusu’L-a’lam’ ında belirttiği üzere Batı Karadeniz’in iki önemli Osmanlı Vilayetinden biri Trabzon diğeri Kastamonu olduğudur.
“18.asır sonlarında Kastamonu livasının bağlı sancaklarıyla birlikte 32 kazası ve 980 binden fazla nüfusu vardır. Bu yıllarda Kastamonu şehir merkezi de yaklaşık 25 bin kadar nüfus bulunur.”
Kastamonu ekonomisi
Dönemin en önemli ticaret, siyaset ve kültür, eğitim şehri olan Kastamonu’yu bizlere anlatan bildiride dikkati çeken bir hususta ilin ticaretteki canlılığı.
Memlekette hayli hareketli bir ticaret hüküm sürüyormuş, İnebolu limanından gelen tütün, kendir, sarımsak, arıcılık başta olmak üzere tarım ve bez boyama, ipek işleme gibi ürünlerin alış verişi hayli yaygınmış. Özellikle küre bakır madeni önemli bir ticari ürün olarak göze çarpıyor
1755 yıllarında Kastamonu’da her türlü gıda ve ürün maddesi satılmaktadır. Bunların bir bölümü dışarıdan gelir, örneğin, Halep, Girid, İzmir, Erbaa sabunları, Aydın pembesi (pamuğu)
Astarlık kumaş sanayi oldukça gelişmiş, İstanbul esnafının talepleri buradan karşılanıyormuş.
Dönemin avm’leri sayılacak çarşılarda toplanan bu ticarethaneler kendi aralarında birlikler oluşturup alış verişte kurallarını koymuşlar. Ahilik teşkilatı ya da benzeri loncalar oluşturulmuş.
Hayyat (iplikçiler), Kazzaz (ipekçiler), Bezzaz (bezciler) çarşısı, şimdi adını bile duymadığımız çarşılarımız.
İyi bir at 3 ev değerinde…
Dönemin en iyi cins atlarının yetiştiği yer diye nam yapmış bir ildir Kastamonu. 1700 lü yıllarda bizim memlekette yetişen atların şöhreti tüm ülke tarafından bilinir olmuş hatta Antalya’dan gelen bir tüccar 320 krş ödeyerek bir at ve bir katır satın almış. Aynı tarihlerde iyi bir evin 100 krş olduğu düşünülürse bu at için ödediği paraya 3 tane bahçeli ev alabilirmiş.
Gelelim para, pul durumuna.
Dönemi incelemiş hocamız ve şöyle bir sonuca ulaşmış. 180 gr ağırlığındaki bir çift bilezik 120 kuruşa satılıyor, yani 18.yy başında 1 kuruşa 1,5 gr altın alınıyor. O dönemin bir kuruşu (2001yılında) yaklaşık 9 milyon Tl olduğu hesaplanıyor.
Bu hesaba göre iyi bir inek 15 kuruş,1 koyun ve keçinin fiyatı da 10 kuruş civarında olduğu düşünülüyor.
Kısaca bahçeli ahşap kaliteli bir ev 100 kuruşa alınabiliyor. Ama iyi bir at almak isterseniz 3 ev parası vereceksiniz.
Sığır etinin bir okkası (1282gr.) 6 akçe- 1/24 kuruş.
Hocamız ekonomik durumu günümüzle karşılaştırırken önemli bir konuya dikkat çekiyor.
1700 lü yılların başında Kastamonu tam da yaşanacak bir yer olarak biliniyor. En temel ihtiyaç maddelerinin fiyatı oldukça ucuz bir kent.
Yalnız bir sıkıntı var. Halkın alım gücü bunları bol bol almaya yetmiyor. Orta halli bir Kastamonulunun günlük kazancı 6-7 akçe. (bir okka sığır eti) ancak alabiliyor.
…
Gezginler iyi ki var…
700 yıl önce bu topraklardan gelip geçen bir gezgin bize o dönemi anlatmış. İyi ki de gelmiş, gezmiş, yazmış.
Elinde bir makineyle dağda bayırda gezen fotoğraf çeken birilerini görürseniz aklınız kötü şeyler getirmeyin.
Kim bilir bundan 700 sene sonra da o fotoğrafçının anılarını okur birileri.
Geleceğe kötü bir anı bırakmayalım değil mi?
Ne dersiniz…
Bir garip gezgin, Cebrail Keleş/Balıkçı Şef
03. Nisan 2024-Kastamonu