Ayna Metaforu Üzerinden Bir Dizi Tahlili

Abone Ol

Çok şefkatli pek merhametli Allah’ın adıyla başlıyorum.

Değerli okurlarım,

Fıkra bu ya;

Tarihte ilk kez Erzurum’a “ayna” gitmiş.

Adamın biri aynayı görüp eline almış.

Daha önce hiç kendini görmediği için ölen kardeşine benzetmiş karşısındakini.

Adam: “Ey gidi gardaşım. Seni bi daha görmek nasipte varmış!”

Aynayı eve götürüp sarılıp uyumuş kardeşine.

Karısı bakmış adam bi şeye sarılıp uyuyor.

Aynaya bakmış, kadın.

“Allah belaağı vireee, bu gadın da kim?”

“Bi şeye de benzese.” diyerek feryat figan evden çıkmış, muhtara gitmiş.

Kadın: “Mıkdar, benim herif beni bu çirkin garıyla aldatii.”

Muhtar aynaya bakmış. Sonra düşünceli düşünceli:

“Yav bu, gadından çok nokta noktaya benziir!”

“Nokta nokta” kötü bir kimse, ona benzetmiş. Bu kelimeyi söylemeyince fıkra da fıkra olmadı ama anladınız siz onu.

Diziler

Değerli okurlarım,

“Ben dizi seyretmem.” diyerek hava atmayacağım. Seyrederim, ama pek vaktim yok.

Uzun isimli dizileri seviyorum galiba.

“Eşkıya… ” diye uzun isimli bir dizi vardı. Ondan sonra “Ben Bu Cihana Sığmazam” dizisini izlemeye başladım.

Ama günü gününe değil. Günde iki buçuk saat dizi için çok uzun zaman.

Sonradan izliyorum. Dizideki ev ahalisinin konuşmalarını ve uzun silahlı çatışma sahnelerini atlarsak, iki buçuk saatlik dizi yarım saat ile kırk beş dakika arasında bitiyor.

Zaman kıymetli.

Kızıl Goncalar

Değerli okurlarım,

Türkiye bir diziyi tartışıyor. Kızıl Goncalar. Ceza falan yemiş.

Elbette, adı üzerinde “dizi”. Yani kurmaca bir senaryo ve sanatçıların oyun yeteneği üzerine kurulu.

Neden bu kadar ortalık karıştı diye, eşime sordum.

Konusunu biraz anlattı. Son bölümünü, baştan sona olmasa da, epeyce izledim.

Bir zamanlar yakınırdık. “TV’lerdeki dizi ve programlar kültürümüzden o kadar uzak ki bir başörtülü bile yok,” diye eleştirirdik. Dizilerde namaz kılan yoktu. Eski Türk filmlerinde eve ayakkabı ile girilirdi. Misafir gelince, “ne içersiniz, cin mi votka mı,” denirdi. İçten içe gülerdik. Toplumun yüzde şu kadar büyük çoğunluğu böyle değildi çünkü.

Şimdilerde muhafazakâr aile yapısını konu edinen diziler var. Yine şikâyetçiyiz.

Neden? Çünkü “Biz dizilerdeki gibi değiliz,” diyoruz. Herhalde değiliz. Çünkü o diziler kurgu.

Yalılarda, konaklarda çekilen, kimin eli kimin cebinde belli olmayan diziler yok mu? Var.

Yalılarda, konaklarda yaşayanlar, “bu diziler bizi yansıtmıyor” diye isyan edip yasaklanmasını mı istiyorlar. Hayır.

Bizden bahsetmiyor, deyip geçiyorlar.

Kötü dizi ise seyredilmiyor, yayından kalkıyor.

Peki, muhafazakâr çevreler bazı dizilere neden isyan ediyor.

Ayna

Yukarıda anlattığım, daha doğrusu düzgün anlatamadığım “ayna fıkrasında” herkesin kendisini gördüğü ama kendisi ile yüzleşmekten memnun olmadığı gibi bizler de toplum olarak görünür olmayı severiz, ama kendimizle yüzleşmekten hoşlanmayız.

Dizilerde başka hayatları izlemeye alışmış olan muhafazakârlar, kendimizi, sosyal yapıdaki olumsuzluklarımızı görmeye başlayınca afalladık.

Kapalı devre olarak yaşadığımız, görünür olmasını istemediğimiz hayatımızı beyaz camda görünce “Ne oluyor orada” diye şaşırdık. 

Dini gruplardaki hayat dizideki gibi mi?

Elbette değil.

Seküler hayat, dizilerdeki şekilde olmadığı gibi dini gruplardaki hayat dizideki gibi değil.

Ama insanın olduğu yerde insani duygular da var. Bastırılmış duyguların gün yüzüne çıkışı, ihtiraslar, insani ve sosyal problemler, daha neler neler.

Hayatımızdaki bu ve benzeri özellikler muhafazakâr dünyada yaşayan insanlar üzerinden karşımızda görünür olunca yüzleşemedik. Yüzleşmekte zorlanıyoruz.

Yüzleşmemiz lazım. Hatasıyla sevabıyla.

Bizler muhafazakâr, seküler ya da aradaki gri tonlarıyla bir milletiz. Farklılıklarımızla birlikteyiz.

Toplumun çeşitli olumsuzluklarını görüp yeni nesillerimizi bu olumsuzluklardan uzak tutmak gerektiğini söylüyorsak bu olumsuzluklardan bazıları muhafazakâr cemaat yapılarında da var. Çünkü içinde insan var.

Yeni nesillerin bunları bilmeye ve görmeye hakkı da var. Bilinsin, konuşulsun, tartışılsın.  

Daha geniş konuşuruz. Şimdilik bu kadar.

Sağlıcakla kalın.

***

Ne Zaman Düzelü?

Yaptığımız işten/meslekten keyif aldığımız zaman.