Ahlaki değerler, kaliteli insan, ehliyet ve liyakat (I)

Abone Ol

Açıklama: Değerli okuyucularımız, iş yoğunluğu ve bayram tatili nedeniyle iki hafta yazılarıma ara vermiştim. Bu konuda hoşgörünüze sığınıyorum. Bu vesileyle idrak ettiğimiz Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum.

Bu yazımızdaki röportaj, İTÜ öğretim üyesi Dr. Öğr.Üyesi Göktan Ay ile yapılmış olup, röportajın tamamı ilk kez 01.09.2020 tarihinde www.enpolitik.com sitesinde yayımlanmıştır. Bir yazı dizisi olarak yayımlanacak olan bu röportajın faydalı olmasını diliyorum.

AHLAKİ DEĞERLER

G. AY:Başarılı olmak, makam-mevki elde etmek için tüm ahlaki değerleri ezip geçenler bazen başardıkları için seviniyor olabilirler ama yanılıyorlar. Bunlar yaşarken vicdanen rahat edemeyecekleri gibi, hem toplum nezdinde saygınlıklarını hem de Allah indinde ahiretlerini de kaybederler.” Bunu hangi olaylar üzerine yazdınız? Ahlaki değerler eziliyor mu?

Z. YERLİKAYA: Zaman zaman kamuoyuna yansıyıp da kendisine üst makamlarca tevdi edilen görevini kötüye kullanan ve bu görevin hakkını vermeyen, istihdam vb konularda liyakatten ziyade kayırmacılık (nepotizm) yapan, mevzuata aykırı uygulamalar yapan, nefsine yenik düşen, kibir ve gurur içerinde hareket eden, oturduğu makama güç katacağına o makamdan aldığı güçle insanlara zarar veren, kul hakkına giren kişilerle ilgili haberleri hepimiz okuyoruz. Aslında bu tür sorunlar bugünün değil geçmişten bugüne devam eden toplumsal sorunlarımızdandır.

15 Temmuz 2016 hain FETÖ darbe girişiminden sonra iyice su yüzüne çıkan, devletimizin içine sızarak işleyişini felç eden, özellikle eğitim alanında yetenekli birçok gencimizi kendi emellerine alet edip onların çalışma ve üretme verimliliklerini yok eden, birçok kurumda KPPS, yabancı dil, ALES vb sınavlarda yapılan usulsüzlüklerle; şantaj, torpil vb kanunsuz uygulamalarla devlete sızmış örgüt üyelerinin ortaya çıkarılması ve bunlarla ilgi kamuoyuna yansıyan bazı olaylar böyle bir tespitte bulunmamın sebepleri arasında sıralayabiliriz.

Her şeye rağmen ben bu tür konularda iyimserim. 15 Temmuz 2016 tarihini, devletimizin yeniden yapılması, terörle ve dış güçlerin etkisinden kurtulması yolunda verilen mücadelede ve Kurtuluş Savaşından bu yana emperyalistlere karşı verdiğimiz bağımsızlık mücadelesinde bir milat olarak görüyorum.

Hepimiz aynı gemideyiz....

Yakın tarihimizde yaşanan birçok olumlu ve olumsuz gelişmeler oldu. Birlik ve beraberlik içinde; farklı siyasi düşünce ve kültürel değerlerimizi bir zenginlik kabul etmeliyiz. Birbirimizi ötekileştirmeden, , terör vb yapıların çeşitli açılardan verdiği hasarı hızlı bir şekilde onaracak tedbirler alarak, sorunlara bilimsel yaklaşarak, hatalara yapıcı eleştiriler ve çözüm önerileri getirerek ve bu çözüm önerilerinin uygulamaya geçirilmesine katkı vererek bu gemiyi sağlıklı bir şekilde karaya ulaştırmalıyız. Bu ülkede çocuklarımız için güzel bir gelecek inşa etmek, ülkemizi dünyada söz sahibi olacak bir konuma ulaştırmak hepimizin görevidir.

KALİTELİ İNSAN

GÖKTAN AY: Son yıllarda, eğitim sisteminin “kaliteli insan yetiştirmediği” dillendiriliyor. Doğru ise; ne yapmak lazım, çözüm önerileriniz var mı?

 Z.YERLİKAYA: Yukarıda bahsettiğim ve bazı illegal grupların legal görünüp, çeşitli hilelerle ve oyunlarla devletin bünyesine sızıp birçok önemli mevkileri liyakatsiz ve kendi emellerine hizmet edecek insanlarla doldurmuş olması eğitim alnına ve bilimsel araştırma kurumlarımıza da çok zarar vermiştir. Kanaatime göre, bu tür yapılanmaların belki de en önemli hedefi arasında, insanlarımızı milli ve manevi değerlerinden uzaklaştırarak, her alanda ve bilhassa stratejik meselelerde doğru karar mekanizmalarını işletebilecek insan gücünü yani gerçek vatanseverlerin yetişmesine/yetiştirilmesine engel olmak vardı.

Bu olaylardan yine ders çıkararak, milli ve manevi kültürümüze uygun, dünyadaki çağdaş eğitim sistemlerini de inceleyerek ve kalite sitemlerini de dikkate alıp uygulayarak, eğitim alanında ve bilimsel araştırma kurumlarımızda yeni bir ruhla ve yeni yapılanmayla geleceğe hazırlanmamız lazım.

Unutmayalım, bir zamanlar Ahilik Kültürüyle kaliteli ürün ve hizmet üretme alanında dünyaya örnek olmuş bir millet idik, istersek yeniden başarabiliriz. Bunu gerçekleştirecek olanlar da, doğruluktan, dürüstlükten, liyakatten taviz vermeyenler ve gerektiğinde fedakârlık yapanlar, yani Ömer Seyfettin’nin ‘Pembe İncili Kaftan’ hikâyesindeki İstanbul efendisi gibi, gerçek bir vatansever ruhuyla hareket eden/edecek olanlar başaracaktır.

EHLİYET VE LİYAKAT

G. AY: Yine son yıllarda, üniversite rektörleri dâhil, “ehliyetli ve liyakatli insanlar seçilmiyor” şikâyeti var. Oysa yeterli ve kaliteli insan kaynağımız var. O zaman, bu şikâyet neden sürekli gündeme geliyor?

Z. YERLİKAYA: Son yıllarda, devletimizin ilgili kurumları tarafından, her üniversitemize ve kamu/özel sektörde çeşitli araştırma kuruluşlarına önemli destekler sağlanmaktadır. Bilimsel araştırmalarla elde edilen bilgilerin, evrensel bilgiye katkı sunması, günlük hayattaki yaşam tarzına yansıtılması ve yaşam kalitesinin artırılmasına yönelik çalışmaların yanında, bu bilgilerin teknolojiye ve üretime yansıtılmasına yönelik çalışmalar da hız kazanmıştır.  Bu nedenle, özellikle nitelikten taviz verilmeden kaynakların verimli kullanılmas önemlidir. Yönetim kademesinde, akademik ve idari birimlerde idealist, vatansever ve liyakatli insanların istihdamı konusuna azami düzeyde dikkat edilmesi gereği de ayrı bir önem kazanmıştır.

Yaşanan birçok olumsuzluklara rağmen, son yıllarda, akademide önemli gelişmeler kaydettiğimizi de belirtmek isterim. Her şeyden önemlisiyaşamsal sorunlarımızı çözemeyen eski bilimsel anlayış değişmeye başlamıştır. Sadece makale yayımlamakla, atıf almakla, ünvan peşinde koşmakla sorunların çözülemeyeceğini anlamaya başladık.

İfade ettiğiniz gibi “ehliyetli ve liyakatli insanlar seçilmiyor” konusu sürekli tartışılıyor. Sorunlar noktasında gereğini yapıp bu tartışmaları gündemden düşürmemiz lazım. Enerjimizi ve imkânlarımızı, evrensel bilgiye katkı vermeye, üretilen bilginin patentleştirilerek ekonomik değere dönüştürülmesine ve toplumsal sorunların çözümüne harcamamız gerekiyor.

Bu görevlendirmeleri yapan devletimizin üst düzey yöneticilerinin iyi niyetli olduklarından şüphem yoktur. Bu sorunun daha çok sistemden kaynaklandığını düşünüyorum. Rektörlerin var olan aşırı yetkilerinin sıkıntı oluşturduğuna, kalite güvence sisteminin yeterince uygulanamamasından dolayı denetim noktasında eksiklikler vb. nedenlerden dolayı bazı suiistimallere kapı aralandığına inanıyorum.

Bu tür konularda yaşanan bazı suiistimaller neticesinde, bazen hem kurum yöneticilerini hem de yükseköğretim kurumumuzu hem de siyasi iktidarı yıpratıcı olayların medyaya yansıması ve tartışılması üzücüdür.

Bugüne kadar bir takım değişiklikler geçirmesine rağmen, uygulamada istenen sonuçları yeterince vermeyen 2547 sayılı YÖK yasası yeniden düzenlemmelidir. Bu konu, mecliste siyaset üstü bir konu olarak ele alınmalı ve tüm partilerin katkı vereceği yeni bir yasal düzenleme yapılmalıdır.

Yetki ve sorumluluklarının çoğunu üniversitelere devretmiş, fonksiyonu daha çok planlama, denetim ve koordinasyon olacak bir yükseköğretim modelinin hayata geçirilmesi için çalışmaların başlatılması ve biran önce bu çalışmaların neticelendirilmesi bu alandaki başarımıza büyük ivme kazandıracaktır.

Devam edecek…

Prof. Dr. Zekeriya YERLİKAYA