Bu hafta Dumlupınar Üniversitesi tarafından 27 Mayıs nedeniyle düzenlenen “Kütahya’dan Doğan Büyük Türkiye İdeali, Adnan Menderes ve 27 Mayıs” isimli çalıştayda konuştum. Malum 27 Mayıs 1960 tarihinde bir askeri darbe gerçekleşmiş ve üç seçim (1950, 1954 ve 1957) üst üste iktidar olmuş Demokrat parti iktidardan indirilmişti. Demokrat Partili siyasiler başta olmak üzere pek çok kişi tutuklanmış; Adnan Menderes, Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmiştir. Bu haftaki konumuz ise Demokrat Parti zamanı Türkiye ekonomisinin durumu.
İktisatçılar hakkında bir söz vardır. “İki iktisatçının olduğu yerde iki farklı görüş vardır, hele bunlardan biri Keynes ise üçtür”. Dolayısıyla 1950-60 arası Türkiye ekonomisi hakkında da farklı görüşlerin olması normaldir. Yani Demokrat Parti zamanı iktisat politikalarını benimsemeyenler olabilir ama bu politika yapıcıları, bir başbakanı asmak için gerekçe olamaz.
İkinci Dünya Savaşı esnasında izlenen ekonomi politikaları halkta bir rahatsızlık ortaya çıkarmış ve bunun sonucunda 1950 yılında Demokrat Parti (DP) oldukça yüksek bir oyla iktidara gelmiştir. Aslında Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk seçimleri olan 1946 seçimlerine de katılmıştır ancak açık oy, gizli tasnif yapılan bu seçimlerde başarılı olamamıştır. Pek çok siyaset bilimci ve tarihçi 1946 seçimlerini şaibeli bulmaktadır. Devletçi ekonomi politikaları ve İkinci Dünya Savaşı esnasında toplanan yüksek vergiler halkı oldukça rahatsız etmişti. Zaten Demokrat Parti’nin kurulmasına vesile olan da “Çiftçiyi Topraklandırma Yasası’dır. Bu yasaya göre kamunun elindeki atıl topraklar, toprağı olmayan köylülere verilecekti. Bu kısma itiraz eden yoktu ama büyük toprak sahiplerinin de topraklarına devlet el koyacak ve bunları da köylülere verecekti. İktisatçıların büyük çoğunluğu mülkiyet haklarına yapılan müdahalelerin, serbest müteşebbisin önüne çıkartılan zorlukların ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini düşünmektedir. Bu yasaya itiraz eden Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Celal Bayar ve Refik Koraltan (Dörtlü Takrir) partilerinden istifa ederek Demokrat Parti’yi kurdular.
Demokrat Parti’ye ağır vergilerden bunalan tarım kesimi ve büyük toprak sahiplerinden önemli destek gelmiştir. İktidara gelen Demokrat Parti döneminin öne çıkan öğeleri sanayileşme ve tarımda makineleşme (traktörleşme) hamleleridir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’yı kalkındırmayı amaçlayan ABD’nin hazırladığı Marshall planına göre Türkiye de tarım sektörü ile Avrupa’ya destek vermelidir. Marshall planının Türkiye’ye yönelik alt planı olan Barker planına göre Türkiye ağır sanayiden uzak durmalı tarım ve hafif sanayiye (tuğla ve kiremit, deri, orman ürünleri, seramik, el sanatları vb) yatırım yapmalıdır. Demokrat Parti zamanı kurulan traktör, şeker, çimento, tekstil fabrikaları ABD’nin planına uymamaktadır. Zaten tarih okuyan pek çok kişi de Batı dünyasının Türkiye’nin sanayileşmesine karşı durduğunu ve engellemeye çalıştığını bilmektedir.
Tarım kesiminde traktör ve gübre kullanımlarında önemli artışlar olmuştur. Traktör sayısı 24 kat, gübre kullanımı 3 kat artmıştır. Tarımsal faaliyete açılan toprak miktarı artış kaydetti. Ekilen arazi 13 milyon hektardan 23 milyon hektara çıkmıştır. Dolayısıyla tarımsal üretim de arttı. Buğday üretimi 2; pancar üretimi ise 6 kat artış gösterdi. Öte yandan özellikle Batı Anadolu’da yapılan karayolları nedeniyle tarım kesiminin pazara ulaşımı kolaylaştı ve çiftçilerin refahında önemli artışlar görüldü.
Traktörleşme nedeniyle tarım kesiminde verimlilik arttı. Verimlilik artınca tarım kesiminde gizli işsizlik ortaya çıktı ve köylerden kentlere göç meydana geldi. Kentleşme olgusu ortaya çıktı. Köy nüfusu azalırken kent nüfusu artmaya başladı. Bu dönemde Türkiye’nin ilk toplu konut projesi Ataköy inşaati başladı. Bununla beraber gecekondulaşma da görüldü. Bir ülke kalkındıkça kentleşmenin artması sürecin bir parçasıdır. Bu dönemde kent nüfusu %25’lerden %33’lere çıkmıştır.
Sanayileşme açısından da verimli bir dönem olmuştur. Elektrik, Çimento, şeker ve kağıt üretimleri yaklaşık dört kat artış gösterdi. İmalat sanayinde işyeri sayısı ve istihdam edilen kişi sayısı iki katına çıktı. Türkiye’nin ilk petrol rafinerisi Batman’da kuruldu ve petrol üretimi 362 tona çıktı. Şeker fabrikaları (Adapazarı, Konya, Amasya, Kütahya, Susurluk, Burdur, Kayseri, Erzurum, Erzincan, Elazığ); Pamuklu dokuma fabrikaları (Bergama, Manisa, Antalya, Karaman, Adıyaman, Balıkesir); Çimento (Ankara, Elazığ, Balıkesir, Gaziantep, Trakya) kuruldu. Şeker, çimento, kağıt, dokuma vb fabrikalarının açılması dönemin sonlarına doğru Demokrat Parti ile Batı Dünyasının arasının açılmasına neden olacaktı. Hatta Adnan Menderes, ABD’den istediği 300 milyon dolarlık krediyi alamayınca Sovyetler ile anlaşıp onlardan 200 milyon $ kredi almış ve bu parayla İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Aluminyum, Aliağa Petrol rafinerisi, Bandırma Sülfirik Asit, Artvin levha fabrikası gibi yatırımların hayata geçirilmesi ve tevsi işlemleri yapılmıştır. Tabi ki bu Batı yatırımlar Demokrat Parti ile Batı dünyasının arasının daha da açılmasına neden olmuştur. Zaten çeşitli tarihçiler 27 Mayıs darbesi ile CIA arasında ilişki olduğunu iddia etmektedir.
Bunun dışında Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Vakıflar Bankası, Şekerbank, Birleşik Fon Bankası, Denizcilik Bankası, Et ve Balık kurumu, Gübretaş, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Devlet Su İşleri (DSİ), Devlet Malzeme Ofisi (DMO), Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel müdürlüğü, Türkiye Selüloz ve Kağıt fabrikaları (SEKA), Türkiye Kömür İşletmeleri, Ereğli Demir Çelik fabrikası gibi kurumlar da Demokrat Parti döneminde kurulmuştur.
Demokrat Parti, Türkiye’de özel sektörün önünü açmak ve güçlendirmek istemiştir ancak girişimcilik kültürünün ve sermaye birikiminin yeterli olmaması gibi zorluklarla karşılaşmıştır. Bunun önünü açmak için bulunan yollardan biri de Kamu-Özel sektör ortaklıklarıdır. Bu ortaklıklar sayesinde özel kesim yatırımlar için gerekli finansmanı sağlamıştır. Ziraat Bankası, Sümerbank, İş Bankası, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim ortaklıkları ve üretici kooperatifleri ile özel sektör ortaklıklar kurmuştur. Bu ortaklıklarda kamunun başlangıçtaki payı çoğunlukla %70 seviyelerini geçmiştir. Türkiye’nin önemli sanayici aileleri bu dönemde gelişmeye başlamışlardır.
Özel sektörün önünü açan bir diğer önemli unsur da büyük altyapı projeleridir. Mersin, İskenderun, Haydarpaşa, Salıpazarı, Samsun ve Trabzon limanları bu dönemde inşa edilmiş veya modern hale getirilmiştir. Karayolları yaklaşık üç katına çıkarılmıştır. Esenboğa, Diyarbakır, İstanbul Yeşilköy, Trabzon ve Elazığ havalimanları bu dönemde yapılmıştır. Günümüzde İstanbul trafiğinin ana arterleri kabul edilen Vatan ve Millet caddeleri, Barbaros Bulvarı, Kennedy sahil yolu gibi yatırımlar da Demokrat Parti zamanında yapılmıştır.
Öğretmen sayısı yaklaşık iki katına çıkmıştır. Ortadoğu Teknik, Karadeniz Teknik, Erzurum Atatürk ve Ege üniversiteleri açılmıştır. Öğrenim gören kişi sayısı artmıştır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 1952 yılında beşinci Emisyon paralarda İnönü portresi yerine Atatürk portresi kullanmaya başlamıştır. 1958 yılında artık kağıt paralar Türkiye’deki matbaalarda basılmaya başlanmıştır.
Türkiye sanayisi için bu önemli atılımların yaşandığı dönemde ithalat serbestliği ise bir süre sonra Türkiye ekonomisine zarar vermeye başlamıştır. Yazının çok uzamaması için kısaca söyleyelim. Sabit kur rejiminde ülke içi enflasyonunuz yüksek ise bir süre sonra mallarınız pahalı hale gelmekte ve yurtdışına satmakta yani ihracatta zorlanmaya başlarsınız. 4 Ağustos 1958 yılında istikrar tedbirleri alınmış, TL devalüe edilmiştir.
Kısaca 1950-60 döneminde Türkiye Sanayisinin omurgası oluşturulmuş, özel sektör gelişmeye başlamış, kentleşme ve kalkınmanın ilk adımları izlenmiştir. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Rüştü Zorlu’ya Allah (cc) rahmet eylesin.
Prof. Dr. Serkan DİLEK
Kastamonu Üniversitesi