“17. Müslüman Ve Dindarlığımız”

Abone Ol

Çok şefkatli pek merhametli Allah’ın adıyla başlıyorum.

Değerli okurlarım,

Daha önceki yazılarımızda sizlerle din ve dindarlık ayrımını paylaşmış ve Allah'tan gelen ilahi nizamın din olduğunu, bizim yaşadığımız şeklin ise dindarlık olduğunu ifade etmiştim.

Bu açıdan bakıldığında, birey olarak her birimizin veya millet olarak her bir milletin dini algılama şekli olarak farklı farklı dindarlıklarının olabileceğini, ama dinin tek olduğunu belirtmiştim. Yine bu açıdan bakıldığında, her birimizin yaşadığı dindarlığın İslam dairesi içerisinde ve din alanı içerisinde olduğunu sizlerle paylaşmıştım. Bu bakış açısını bir örnekle değerlendirmek istiyorum. 

“Dini anlamda kimi örnek alacağız?” diye sorduğumuzda karşımıza çıkan ilk cevap Hz Peygamber’dir. Onun hayatına baktığımızda herkesi birleştiren ve bütünleştiren bir peygamber görüyoruz. Bu noktada sizlerle, çeşitli ortamlarda bahsettiğim ve paylaştığım 17. Müslüman metaforunu paylaşmak istiyorum.

Değerli okurlarım,

Hz. Peygamber (aleyhisselam), peygamber olarak görevlendirildikten sonra eşi Hz. Hatice, Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve diğer  şahıslar sırasıyla yavaş yavaş Müslüman olmaya başladılar. Bunu biliyoruz. Zihnimizde tahayyül edelim, hayal edelim. Kim olduğunu bilmediğimiz 17. Müslümanı hayal edelim. Adı önemli değil x bir vatandaş. Burada sayı da önemli değil. 17. veya 18. Müslüman. Erken dönemde Müslüman olmuş herhangi bir kimseyi hayal etmenizi öneriyorum.

Mekke dönemindeyiz ve müşriklerden puta tapan bir kimse Müslüman oldu. O günkü Müslümanlar şöyle mi diyorlardı, bu 17. Müslümana:

“Tamam kabul ediyoruz. Sen Müslüman oldun ama söyle bakalım nasıl Müslümansın?

Nasıl giyinirsin; nasıl yer içersin?

Nasıl inanırsın?

Hangi mezheptensin; hangi gruptansın?

Bize benziyor musun, benzemiyor musun?

İbadetlerini nasıl yapıyorsun, elini namazda nasıl bağlıyorsun, ayaklarını nasıl tutuyorsun; gibi sosyal hayata ve dini hayatına dair sorular mı soruyorlardı?

Diğer Müslüman olan kimseler yani sahabe, bu 17. Müslümana karşı nasıl bir tavır ve nasıl bir tutum sergiliyorlardı?

Her halde, hepsi mutlu oluyordu, hepsi seviniyorlardı. Belki sevinçten havalara uçuyorlardı.

Değerli okurlarım,

Sanırım bizim etrafımızda Müslüman fazla olduğu için, etrafımızda inanan insan fazlalığı olduğu için, “Nasıl Müslümansın, nasıl inanıyorsun, ibadetini nasıl yapıyorsun, nasıl düşünüyorsun, sosyal hayatta hangi gruba bağlısın, hatta biraz daha ileri gidip hangi partiden pırtıdansın?” gibi sorular sorabiliyoruz.

Bunlar -zinhar- doğru değildir. Bu kadar Müslümanın olduğu günümüz şartlarında bizler, Hz. Peygamber ve sahabe neslini örnek alıp, onlar 17. Müslümana nasıl davranmışlarsa bizlerin de çevremizdeki inanan insanlara mümin insanlara, onların 17. Müslümana davrandıkları gibi davranmamız, onların iman etmesi ile sevinmemiz, onları özel ve ayrıcalıklı bularak kendilerine bunu hissettirmemiz gerekmez mi?

Hz. Peygamber’in ve sahabenin 17. Müslümana davrandığı gibi çevremizdeki insanlara davranabilirsek imtihanı kazandık, demektir.

Değerli okurlarım,

Çevremizde ibadeti eksik olan, ameli eksik olan insanlar olabilir. Çünkü sahabe nesli de aşama aşama, yavaş yavaş dini öğrendiler. Dinin bütün hükümleri bir anda gelmedi.

Onların bakışına sahip olup çevremizdeki onlarca yüzlerce Müslümana, “Ne güzel, binlerce, milyonlarca Müslüman var” diyerek onların dindarlığı ile, yaşadıkları dindarlık ile, olduğu kadar dindarlık ile mutlu olabiliyorsak Hz Peygamber ve sahabeyi örnek aldık, demektir.

Sen benim gibi Müslüman değilsin, benim yaşadığım dindarlığı yaşamıyorsun, sen çık bakalım buradan deyip  ötekileştirmiyorsak, Hz. Peygamber ve sahabe gibi davranabiliyoruz, demektir.

Fakat bunun aksine; biz eğer yanımızdaki, yakınımızdaki, karşımızdaki insanları kendi dindarlığımıza uymuyor diyerek, kendi Müslümanlık anlayışımıza uymuyor diyerek, sanki Müslüman değilmiş gibi, din dışıymış gibi addedersek, kabul edersek, Hz. Peygamber’in dindarlığı gibi bir dindarlığa sahip değiliz, demektir.

Değerli okurlarım,

Kimse kusura bakmasın, buna herkesin çok çok dikkat etmesi gerekmektedir. Şu anda böyle bir problem var mı, diye sorarsanız. Çevremizde böyle bir sorun olduğunu düşünüyorum.

Kendisini dindar kabul eden bireylerle karşılaştığımız, onların sorularına muhatap olduğumuz için böyle bir sorun olduğunu düşünüyorum.

Bu sorunun çözümünün de, yukarıda ifade ettiğim gibi, Hz. Peygamber ve sahabenin bakış açısıyla bakabilmekten geçtiği, onlar gibi düşünebilmekten ve onları örnek alabilmekten geçtiği kanaatindeyim.

Sağlıcakla kalın.

***

Ne Zaman Düzelü?

Dini, bizden farklı yaşayanların da dindar olabileceğini kavradığımız zaman.