Her ilçeye Meslek Yüksek Okulu (MYO) açılması için siyasiler, belediyeler, esnaf örgütleri “dört dönüyor”, binbir vaatle rektörler razı ediliyor, dönüştürülen binalarda yükseköğretim başlıyor…
Genellikle sonrası “fecaat”.
Mevzu “rant” karasularına giriyor ardından…
Bir yanı “ticaret” diğer yanı “rey”.
Olan öğrencilere oluyor…
Ne “yükseköğretim” ne de “layıkıyla yaşam koşulları” paylarına düşüyor.
Ömür törpüsü öğrencilere genç yaşlarında…
Gerçi, şartları gördüğünde epeycesi kayıt yaptırmadan geri dönüyor, “kurtuluyor”.
Kapsam alanımız illaki Kastamonu ilçelerindeki MYO’lar…
YÖK sisteminin genel eleştirisi aşar bizi.
İlimiz ilçelerindeki MYO koşullarını keşke göz önüne getirmek mümkün olsa…
Her gün yeni bir gündem kalemin ucuna geliyor, yazsan bir dert, yazamasan ayrı dert.
Hayat hızla akıyor…
Kum saatinin altını kim deldi?
Not: Rast geliyor bana, yükseköğrenim öğrencilerinin yüzlerinden dökülen kırık ayna parçalarında çaresizliği görüyorum, yerdeki kırık parçaları birleştiriyorum…
Hikayeyi okuyorum.
Kastamonu Üniversitesi Devrekani TOBB Meslek Yüksekokulu 2011 yılında öğretime başladı…
“2021-2022 yılından itibaren Meslek Yüksekokulumuz Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Programı, Laborant ve Veteriner Sağlık Programı ile Eğitim ve Öğretim hayatına devam etmektedir” deniliyor web sayfasında.
(Yazım kurallarına uyulmadığını görüyorsunuz değil mi?..
Üniversite burası!
“Eczane Hizmetleri” bölümü de var aynı sitenin “bölümler” butonunda…
Ya kaldırılmış ya da “bölümler” kısmından silinmesi ihmal edilmiş.)
Okul açılalı 13 yıl oldu…
Kamu veya özel yurt var mı Devrekani’de?
Soru bu…
Öğrenciler nasıl barınıyor?
Devrekani’de ne kamu ne de özel yurt var…
Öğrencilerin bir bölümü Merkez ilçede kalıyor, diğer bölümü ise Devrekani’de “apart” ismini verdikleri evlerde barınıyorlar genelde, ya da müstakil ev kiralayarak çözüm buluyorlar.
“Apart” ismini verdikleri evlerde kalan bir öğrenciye sordum, evde 6 öğrenci var, kişi başı “2 bin TL” kira ödüyor aylık…
Konutun kirası ayda “12 bin”.
Bağdat Caddesi mi?..
Devrekani mi?
Üstelik…
Tüm faturalar, yeme-içme, vesaire de öğrencilerce ödeniyor.
Bu nasıl iştir?..
Bu ne “sövüş”?
Merkez ilçede kalan öğrenciler ise öğrenci servisi olduğunda günde gidiş geliş “70 TL”, normal tarife ise günde “”80 TL” ulaşım bedeli ödüyorlar, “kaza bela” riskini de üstleniyorlar karda kıyamette…
Ayda “2 bin TL” ulaşım.
Devam edelim…
“Veterinerlik” misal, Merkez ilçedeki üniversite yerleşkesinde “hayvan hastanesi” var, sorun bakalım Devrekani’deki öğrencilere bu hastaneyi görmüşler mi?
Neresinden tutsan elde kalan bir MYO sistemi…
13 yılda bir “yurt” yapılmaz mı?
Not 2: Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “24 Nisan 1920” günü Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmayı satır satır bilmek her vatanperverin görevi…
Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa, Mondros’tan o güne kadar geçen süre zarfını özetler bu konuşmasında, belgelerle, gün gün.
Bir pasaj paylaşayım…
“Yabancı kuvvetlerin işgali altında inleyen başkentimizde kan ağlayan bütün onurlu kişiler, millet aydınları, din ve devlet hizmetlerinin önde gelen kişileri, büyük hilâfet ve saltanat makamı milli bağımsızlığımızın bu tehlikeli durumdan kurtarılmasının ancak milli vicdandan doğan birliğin azim ve iradesine bağlı bulunduğuna iman getirdiler. Fakat İstanbul'un baskı ve işgal altında bulunması sebebiyle milli onuru korumaya maddeten olanak kalmamıştır.
İşte bu sırada, Anadolu'ya mülki ve askeri işlerle görevli olarak ordu müfettişliğine atandım. 16 Mayıs 1919 günü İstanbul'u terk ettim, Samsun'da bu iş için görevlendirilmemi, din ve millete hizmet etmek için en büyük ve kutsal bir şeref olarak kabul ettim.
Milli vicdanın büyük iradesine bağlı olarak, milleti bağımsız ve vatanımızı düşmanlardan arınmış görünceye kadar çalışmak andıyla 16 Mayıs 1919 günü İstanbul'dan ayrıldım. Samsun'da işe başladım. İlk düşüncem, ülkemizde güvenliği kendi olanaklarımızla gerçekleştirebileceğimiz inancı oldu. Aslında Canik Livası'nın (Merkezi Samsun'da olan o zamanki sancağın adı) özel durumu da bu konuda en hızlı biçimde davranılmasını gerekli kılmakta idi. Gerçekten Rumların egemenliğini ve islâm halkının tutsaklığını amaçlayan, Atina ve İstanbul komitaları tarafından yönetilen Pontus Hükümeti, Karadeniz sahili ile kısmen Amasya ve Tokat'ın kuzey ilçelerinde oturan Osmanlı Rumlarının hayallerini körüklüyordu. Alınan önlemler sayesinde başarılı sonuç elde edildi. Fakat bu önlemler ve başarı yalnız Pontus dolayları ile sınırlı idi. Halbuki her gün haksızlıklarını artıran İtilâf Devletlerine milli varlığımızı siyasi olarak kanıtlamak ve fiili saldırılar karşısında ulusun namus ve bağımsızlığını bilfiil korumak çok önemli idi. Aslında doğuda ve batıda, hemen ülkemizin her yanında millet ve vatan haklarını korumak ve kollamak için dernekler kurulmuştu. Bu dernekler, düşmanlarının esaret boyunduruğuna girmemek amacı ile milli vicdanın azim ve iradesinden doğmuş kuruluşlardı.”